11 Mayıs 2013 Cumartesi

ALLAH VE EMPERYALİZM


Engin Erkiner
Bu iki kavram arasında nasıl bir ilişki olabilir diye sorarsanız, bu ülkede birbiriyle ilişkisi kurulamayacak kavramlar yoktur derim.
Hem Allah ve hem de emperyalizm sizi düşünmekten kurtarır. Çok sayıda sorunu kafa yormadan onlara referans vererek halledersiniz.
Allah uzun yıllar boyunca insanlık için yararlı bir kavram oldu.
Bir konuyu, konular arasındaki ilişkiyi çözemediniz mi, Allah’a bağlarsınız.
Araştırmak, kafa yormak gibi zahmetlerden de böylece kurtulursunuz.
Bazı münasebetsiz sorulara ise, “Allah’ın işine akıl sır ermez” diye cevap verirsiniz.
İslamiyet son din, Hz. Muhammed de son peygamber imiş…
Daha önce Musevilik ve Musa ile Hıristiyanlık ve İsa var.
Bunlar da kitaplı dinler ve İslamiyet tarafından kabul görürler. Ama İslamiyet son ve en mükemmel olan dindir, islamiyetin iddiasına göre…
Allah neden baştan İslamiyet’i ve Hz. Muhammed’i insanlara göndermedi de, böyle bir yol izledi dersiniz?
Anlaşılan her şeyiyle mükemmel olarak kabul edilen Allah’ın da bir evrimi varmış ki, daha az iyiden iyiye doğru değişmiş…
Allah’ın evrimi söz konusu olamaz, diyorsanız, o zaman bu garip durumu açıklamanız gerekir.
Doğrudan en mükemmel olduğu iddia edilen dini ve onun peygamberini insanlara göndermek yerine, Allah bir süreç sonucunda en iyi olduğu iddia edileni bulmuştur.
Münasebetsiz bir soru…
Allah’ın işine akıl ermez, deyip geçebilirsiniz.
Ama akıl ermeyecek işler bitmiyor ki…
Örneğin Allah neden varlığını gizler?
Varlığı açık olsa da müminler Allah’ın varlığını ispatlamak için bu kadar sıkıntıya girmeseler olmaz mı?
Buna da Allah’ın işidir, akıl sır ermez ya da biz müminler O’nu anlayamayız, deyip geçebilirsiniz.
Başka örnekler de verebilirim. Her durumda kafa yormak yerine işi Allah’a havale edip kurtulursunuz.
Bu bakımdan Allah’a inanmak inanmamaktan çok daha az yorucudur.
Emperyalizm kavramının kullanımı da buna benzer.
Önemli bir gelişmeyi araştırmak, kafa yormak yerine emperyalizme bağlayarak çözümlersiniz!
Son olarak Arap Baharı adı verilen süreçte bu durumu gördük.
Emperyalizm Ortadoğu’daki iktidarları değiştiriyor imiş…
Tunus, Mısır, Libya ve son olarak da Suriye’deki gelişmelerin tümünün arkasında emperyalizm varmış…
Bildiğim kadarıyla teori olayları açıklayabildiği oranda doğrulanır.
Olayları açıklayamayan teoriye ise teori değil palavra denilir.
Arap dünyasının en önemli ülkesi Mısır konusunda emperyalizm ne yapmış, kafa yorup yakından bakalım…
Devrilen devlet başkanı Hüsnü Mubarak iktidarı altında bile Müslüman Kardeşler toplumda kitlesel ve örgütlü bir güçtü. Açık faaliyetleri yasaklanmış olmasına karşın durum böyleydi. Seçimlere serbestçe katılabilseler çoğunluğu alırlardı ama yasaklar nedeniyle kısıtlı sayıda aday gösterebiliyorlardı.
Bu örgüt Hüsnü Mubarak devrilmeden önce de Mısır’daki en etkin güç durumundaydı ya da bu gücü ABD emperyalizminin öne çıkarması gibi bir durum söz konusu değildir.
Mısır toplumu Mubarak döneminde de dinin –Türkiye’ye göre oldukça fazla- rol oynadığı bir toplumdu. Dünyanın en berbat havayolları arasında sayılan Mısır Havayollarında uçuştan önce kaza duası okunması bu konudaki göstergelerden birisi olsa gerektir.
Bir ülkede yönetimi değiştiriyorsanız, o yönetimle önemli sorunlarınız var demektir.
Münasebetsiz bir soru:
ABD ve İsrail’in Mubarak yönetimiyle hangi sorunu vardı?
Hiçbir sorunu yoktu.
O zaman neden bu yönetime karşı olsun?
Dahası, Filistin’deki Hamas ile Mısır’daki Müslüman Kardeşler kardeş örgütlerdir.
Mubarak zamanında Hamas’ın merkez bürosu Şam’da idi. Mısır’da iktidar değişince Kahire’ye taşındı.
Yıllarca Filistin sorununu amaçları için kullanan Esad yönetiminden de böylece kurtulmuş oldular.
Filistin’de fiilen iki ayrı yönetim ve iki örgüt vardır: FKÖ ve Hamas…
Filistin Halk Kurtuluş Cephesi vb. gibi örgütler eskiden vardılar ama bir süreden beri Suriye rejiminin beslemeleri olmanın ötesinde işlevleri yoktur.
ABD ve İsrail, Hamas’ın bürosunu Kahire’ye taşımasından herhalde memnun olmamıştır. Mısır’da Hamas’a yakın bir yönetimin bulunmasından da memnun olmasa gerektir.
ABD ve İsrail’in Mısır’daki bu yönetim değişikliğinden çıkarları yoktur hatta tersine bir durum söz konusudur.
Mısır’daki değişimi emperyalizme bağlarsanız, bu soruların altından kalkamazsınız.
Yıllar süren hayat pahalılığı, yüksek işsizlik ve yolsuzluklar önce Tunus’ta ve son olarak da Suriye’de olduğu gibi Mısır’da da halk ayaklanmasına yol açtı.
Ülkeler birbirlerinden farklı…
Tunus Arap ülkeleri arasında parlamenter demokrasiye en yakın ülkedir.
Mısır’da ise toplumda örgütlü büyük bir güç vardır: Müslüman Kardeşler…
Bu ülkede Mubarak zamanında da doğru dürüst bir parlamenterizm yoktu ama Suriye’de olduğu gibi devlet başkanlığında babadan oğula geçen padişahlık sistemi de yoktu.
Emperyalizmi sözüm ona lanetlerken onu her şeye kadir duruma getiren bazı solcuların Mısır’daki gelişmeyi anlaması zordur.
Gerçi anlamasa da olur. Olaylar ona aldırmadan kendi yolunda gelişiyor.
ABD ve İsrail, mısır gibi Arap dünyasının en önemli ülkesindeki örgütlü bir güçle kapışmak yerine, onunla anlaşma yolunu seçtiler.
Müslüman Kardeşler de buna yatkındı zaten…


Üstelik Türk ordusuyla karşılaştırılamayacak kadar ileri derecede ekonomide etkin olan Mısır ordusu da vardı.
Karşısındaki gücü tanımak, tutumunu gözden geçirmek ve etkinlik alanını eskisinden farklı yöntemlerle de olsa korumak…
Bunun nasıl yapıldığını anlamak için Arap ülkelerindeki ulusalcılığın nasıl çöktüğünü, Baas rejimlerinin çürümüşlüğünü, halktaki büyük potansiyeli ama devrimci bir seçeneğin de olmamasını anlamınız gerekir.
Mısır Komünist Partisi yıllardan beri Müslüman Kardeşler ile birlikte çalışır.
Bu kadar konuya kafa yormak, bilgi edinmek, analiz yapmak yerine; emperyalizmin işidir, deyip geçebilirsiniz tabii…
Her şeyi emperyalizme bağlayanların ateist görünümlerine karşın bilinçaltlarındaki dindarlığa hiç şaşmıyorum doğrusu…