Engin Erkiner
Hıristiyanlığın Suç Tarihi adlı 5000 sayfalık, on ciltlik
ve yayımlanması 27 yıl sürmüş dev eserden söz ederken, insanın aklına “İslamiyetin
suç tarihi” neden yok sorusu geliyor.
Suç tarihi derken küçük suçlardan değil kitle
katliamlarından, faşist rejimlerin desteklenmesinden, insanlık dışı ve yaygın
uygulamalardan söz ediyorum.
İslamiyetin 1400 yılı aşkın tarihinde bunlar olmamış
mıdır?
İslamiyet, Humeyni’nin belirttiği gibi “kan ve kılıç
dini” midir, yoksa kimilerinin iddia ettiği gibi barışçı bir din midir?
Böyle bir tarih Kitap’a bakılarak yazılamaz.
Hıristiyanlığın Suç Tarihi İncil’e bakılarak değil,
Hıristiyanlığın değişik kollarının tarih boyunca yaptıkları incelenerek
yazıldı.
Aynısı İslamiyet için de geçerlidir.
“Ama Kuran’da böyle yazmıyor” ya da “Kuran böyle
yorumlanamaz” demek anlam taşımaz. Oldukça uzun bir tarih var ve asıl olan bu tarihtir,
Kitap’ta ne yazdığı değil…
Hıristiyanlıkla İslamiyet arasında tarihteki ağır
suçların araştırılması konusunda önemli bir farklılık ortaya çıkıyor:
Hıristiyanlık için kimin esas muhatap olduğu belli:
kiliseler…
Katolik kilisesi, Protestan kilisesi, Ortodoks kilisesi…
Hıristiyanlığın tarihi boyunca devlet ve kilise ayrı
olmuş. Uzun yıllar boyunca kilise devlete egemen olmuş, etkinliği krallardan
bile fazla olmuş. Ama bu durumda bile krallık ve kilise aynı kurum değilmiş.
Fransız devriminin ardından kilisenin gerilemesi ve
devlet ile toplum üzerindeki etkinliğini yitirmesi süreci artmış.
Hıristiyan toplumlarında kiliseler bugün de etkin
konumdalar ama bu etkinlik eskisine göre oldukça gerilemiş durumdadır. Kilise
dikte edenden çok kendisine dikte edileni kabullenmek durumunda kalmaktadır.
Kürtaj, eşcinsellik gibi konularda uzun süre direniş
gösteren Katolik kilisesi, sonuçta itirazlarını azaltmak hatta susmak zorunda
kaldı. Hatta eşcinseller arasındaki dindarları bile keşfetti…
İslamiyette ise böyle bir muhatap yok…
İslamiyet, Hıristiyanlıktan farklı olarak devlet dinidir,
devletle iç içedir.
İslamiyetin farklı başka bir özelliği ise, İslam
yorumları arasındaki büyük farklılıktır.
Farklı yorumlar Hıristiyanlıkta da bulunmakla birlikte,
İslam yorumundaki farklılıklar sık sık İslam’da iç savaşa kadar gider.
Hıristiyanlık tarihinde de mezhepler arasında iç savaş
olmuştur; Katoliklerle Protestanlar arasındaki savaş gibi…
İslamiyette ise iç savaşlar bitmedi…
Afganistan’ı ele alacak olursak…
Bu ülkede NATO işgali var ve aynı zamanda İslam içi bir
savaş da söz konusu…
Taliban İslam, işgalci güçler arasında yer alan Türkiye
de İslam…
İran rejimi İslam ve Taliban’a kesinlikle karşı…
Suriye’deki iç savaş aynı zamanda İslam’daki iç savaş
değil midir?
Taraflar İslam adına savaşmayabilirler, ama sonuçta
savaşan iki tarafta da Müslümanlar büyük çoğunluğu oluşturuyor. Bu ülkede
Hıristiyanlar da var ama sayıca azlar…
İslamiyet barış dinidir gibi bir belirleme gerçekliğe
uymaz.
İslam’ın değişik akımları başkalarıyla savaşmanın yanı
sıra birbirleriyle de savaşıyorlar.
Kitap’a değil de yaşanılan pratiğe bakacaksak eğer,
İslam’ın barış dini olmakla ilgisi yoktur diyebiliriz.
İslam’ın genel tarihinde değil de, somut bir tarihte,
Osmanlı tarihinde dolaşalım.
İslam’ın genel olarak barış dini olmakla ilgisi yoktur
derken, bunu Sünnilere özgü olarak belirttiğimi düşünmeyin. Aynısı Aleviler
için de geçerlidir.
Osmanlı İmparatorluğu 1. Selim (Yavuz selim) zamanında
Sünnileşti denilebilir. Özellikle kuruluş döneminde Osmanlı Beyliği Sünni
islamdan uzaktı, Aleviliğe ve Bektaşiliğe daha yakındı.
Bu durum Osmanlı’nın ilk yayılmasını sağlayan akıncı
beyleri için de geçerlidir.
Ardından Yeniçeriler gelir ki Bektaşi kültürü etkin
durumdadır.
Yeniçeriler ordunun vurucu gücüdür.
Barışçılık dediğiniz böyle oluyor işte!
Buradan 1826 yılına, Vakayı Hayriye’ye atlayayım…
Hayırlı Vaka olarak bilinen bu olay, Sultan II. Mahmut’un
Yeniçeri ocağını yakalayabildiği herkesi katlederek ortadan kaldırmasının
adıdır.
Bazı Alevi yazarlar bu olayı Vakayı Şerriye olarak
adlandırırlar.
Yeniçeriler önceki yıllardan başlayarak İmparatorluktaki
her çeşit yenilenmeye karşı çıkıyorlardı. II. Selim’in kurmaya çalıştığı yeni
ordu (Nizamı Cedit) Yeniçerilerin baskısıyla dağıtıldı. Bir sadrazam (Alemdar
Mustafa Paşa) öldürüldü. II. Mahmut zamanını kolladı ve Yeniçerileri tümden
katletti.
O gün Boğaziçi’nde denizin cesetten görünmediği
yazılmıştır.
Katliamın nedeni, öldüren İslam öldürülen de İslamdır,
dini değildir.
Askerin yozlaşmış ve artık savaşamayan bir kesimini
ortadan kaldırmaktır.
Gariptir, II. Mahmut’u sevmeyen Aleviler, Mustafa Kemal’i
severler.
Halbuki Mustafa Kemal, II. Mahmut çizgisindeki bir
reformcudur.
II. Mahmut, 1. ve 2. Meşrutiyet, İttihat ve Terakki ve
Mustafa Kemal…
İmparatorluk ve Cumhuriyet’te böyle bir reform çizgisi
var…
İlki olmasaydı, sonrakiler de olmazdı.
Tarihe mezhep gözlüğüyle baktığınızda bu yönde yanlış bir
değerlendirme de kaçınılmaz oluyor.
İslam’ın tarihinde iç katliam çoktur. Yakın yıllara kadar
gelir ve halen de sürmektedir.
Halepçe; öldüren de öldürülen de Sünnidir; sadece dinleri
değil mezhepleri de aynıdır.
Katliamın dinsel motifi bulunmuyor, ulusal motifi
bulunuyor. (Arap-Kürt)
Maraş, Çorum gibi katliamlar da İslam içidir, ama
mezhepler farklıdır.
Senin katliamın sana benimki bana anlayışı İslam’da
gelişmiştir.
Maraş ve Çorum’u ananlar; Nusayrilerin 20-40 bin Sünniyi
katlettiği Hama katliamını anmazlar.
Bu kısa tarih gezisinden bile çıkan sonuç şudur:
İslam’ın suç tarihini yazmak, Hıristiyanlığınkini
yazmaktan daha zordur. Bu zorluk çeşitlilikten kaynaklanmıyor; bir kesimin suç
kabul ettiğini diğer kesimin öyle görmemesinden kaynaklanıyor. Bir katliam bir
tarafa göre haklıdır, bir başka katliam da öteki tarafa göre haklıdır.
İslam’ın değişik kolları henüz bu ikilemden bile
çıkamamış durumdadır.
İslam’ın devlet dini olması, devletle bütünleşmiş olması,
İslam’ın suç tarihini oldukça çeşitlendirdiği gibi, ağır suçların halen de
sürmesini gündemde tutabiliyor.
Hala Alevileri kesmekten söz edilebiliyor ve buna gerekçe
bulunabiliyor.
Bir Şii devleti olan İran’daki recm (taşlayarak öldürme)
karşısında susuluyor.
1981’de Suriye’de Nusayrilerin Hama’daki Sünni katliamı
ise türlü gerekçelerle haklı gösterilmeye çalışılıyor.
İslam’ın değişik kolları asgari insan hakları tanımında
bile birleşmemiş durumda…
Herkesin insan hakkı kendine…
Ben bu hakları çiğnersem iyidir, başkası çiğnerse hiç iyi
değildir…
Filistin’deki Hamas…
Şeriat devleti kurulmasını savunuyor ve aklı evveller
tarafından anti-emperyalist olarak bile görülebiliyor.
Anti emperyalizm ona ya da temsilcisine karşı savaşmak
ise, dünyada Taliban’dan iyisi yok demektir!
Kim ya da kimler böyle bir tarihi yazmanın yükünün altına
girebilir, bilemiyorum.
Bu en az 20 yıllık bir çalışma demektir.
Hıristiyanlığın Suç Tarihi’ni bir kişi yazabilmiş ama
İslam’ın Suç Tarihi’ni bir kişinin yazabileceğini sanmıyorum.
Konu daha büyük…
Bu tarihi Osmanlı İmparatorluğu ve Türkiye ile sınırlı
olarak yazmak bile zor…
Dahası, kimse buna dikkat bile etmiyor.
Bu ülkede İslam’ın değişik kolları 12 Eylül faşizmine
karşı sesini çıkardı mı?
Hayır. Ne o zaman ne de şimdi seslerini çıkarmadılar,
hatta onayladılar.
Bunun Arjantin’deki cunta ile işbirliği yapan Katolik
Kilisesi’nin yaptığından ne farkı var?
Hiç farkı yok…
Diyanet İşleri zaten bir devlet kurumudur, tepki
göstermesi beklenemezdi.
Diyanet dışındaki şeyhlerden ve moda deyimle kanaat
önderlerinden tepki geldi mi?
Tersine destek geldi, Gülen cemaatinden olduğu gibi…
İslam’da ileri boyutlara varmış kendini kandırma olayı
var.
Gerçeğin işine yarayan bölümünü almak ve geri kalanıyla
da ilgilenmemek…
Çelişki görülmeyecek gibi değil, ama görmek istemeyince insan
görmüyor…
İslam’ın barış dini olması gibi…
Sadece İslam’ın günümüzdeki iç kavgalarına bakmak bile
tersinin doğru olduğunu anlamak için yeterlidir.
Alevilik barışçıdır gibi…
Kılıç (Zülfikar) sembolüyle barışçılık biraz garip oluyor
ama neyse artık…
12 Eylül öncesinde devrimci hareket içinde çok sayıda
Alevi vardı.
Doğru, peki sonra ne oldu bu insanlara?
Çoğu Aleviliği devrimcileştirmek adına kendileri
Alevicileşti ve CHP’ye gittiler.
Devrimci hareketin dağılmasına da önemli katkıları oldu.
Kendilerini hala ilerici görürler, orası da ayrı bir
konu…
Böylesine bir ortamda İslam’ın Suç Tarihi nasıl yazılır,
ben de bilmiyorum.
Hıristiyanlığın Suç tarihi yazılırken Hıristiyanlık
içinde bu boyutta kargaşa yoktu.
Bu ortamda İslam’ın Suç Tarihi’nin yazılabileceğini
sanmıyorum, ama en azından bizdeki ve yakın dönemle sınırlı bir suç tarihi
yazılabilir.
İşte 12 Eylül ve işbirliği…
Buna dikkat çekip üzerine çalışmaya başlasak bile
şimdilik yeter…