Engin Erkiner
Buraya yazı
yazmayalı çok oldu, biliyorum. Umarım bundan sonra bu kadar ara
vermem…
Önce birkaç ay önce okuduğum felsefe
dergisindeki konudan söz edeyim:
Dergi o sayısını Tanrı konusuna ayırmıştı ve
kapakta şöyle soruyordu:
“Tanrı iyi bir düşünce midir?”
Bu soruya değişik yanıtlar veren birkaç
filozofla söyleşi vardı.
Tanrı iyi bir düşünce, burası açık…
Çözemediğinizi O’na bağlıyorsunuz ve böylece
geçici olarak da olsa çözmüş
oluyorsunuz.
Ama insanı durdurmak mümkün değil… O geçici
olarak Tanrı’ya bağlananın da
sonu geliyor,
çünkü soru açıklanabiliyor.
Tanrı daha geriye çekilmek zorunda kalıyor.
İnsanlık tarihinin başlangıcından beri sürekli
geri çekilmek zorunda kalan
Tanrı düşüncesinin gittikçe dar bir alana
sıkıştığının en iyi bilincinde
olan Katolik Kilisesi’dir denilebilir.
1980’li yılları hazırlayacak olursak…
Evrenbilim, Tanrı düşüncesinin zafere
ulaşacağı ya da büyük yenilgi
yaşayacağı bir alan…
O yıllarda Büyük Patlama Kuramı vardı.
Evren, son derece yoğun ve son derece küçük
bir cismin patlaması ve
parçalarının yayılmasıyla zaman içinde
oluşmuştu.
Katolik Kilisesi (herkes Müslümanlar gibi
uyumuyor sonuçta) bu kuramın
yaradılış düşüncesiyle uyum içinde olduğunu
ilan etti.
Biraz acayip bir ilandı bu…
Tanrı, varsa eğer, evreni yaratmak için neden
bu kadar karmaşık bir yola
başvurmuştu?
Bunun cevabı
yoktu.
Katolik Kilisesi’ne göre fiziksel dünya büyük
patlamanın ardından fizik
yasalarına göre gelişmişti. Tanrı bu gelişmeye
karışmamıştı.
İstersen aksini savun, yıllarca savundular ve
sürekli kaybettiler. Bu
nedenle artık savunmuyorlar.
1987 ya da 1988 yılında Papa VI. Jean Paul
Vatikan’da bilimsel bir kongre
topladı.
Bu kongreye zamanın önemli evrenbilimcileri
çağrıldılar. Aralarında Stephan
Hawking de bulunuyordu.
Kongrede Papa’nın bir ricası oldu:
Evrenbilimcilerin büyük patlamadan önce ne
olduğunu araştırmamalarını
istedi.
Evrenin halen geçerli olan teoriye göre büyük
patlamayla oluştuğu biliniyor.
Peki daha önce ne vardı sorusu ister istemez
soruluyor ve araştırılıyor.
Papa, teolojinin yeniden büyük yenilgi yaşamaması
için daha öncesinin
araştırılmamasını istedi.
Tabii onun istemesiyle bir şey olmuyor,
araştırmalara devam edildi.
Hawking’in son kitabı, “Evrende Tanrı’ya yer
yok” görüşünü savunur.
Evrenin başlangıcından bugününe kadar olup
bitenler fizik yasalarıyla
açıklanabiliyor.
Evrenin oluşumu öncesinde Tanrı olabilir, ki o
alana giriliyor artık,
evrenin varoluş tarihi Tanrı’nın varlığına
ihtiyaç göstermiyor.
Teori çok…
Paralel
evrenler teorisi var…
Var olan tek evren bizimkisi değil, başka evrenler
de var.
Bu teorinin pratikte henüz kanıtı bulunamadı.
İlerde bulunabilir mi, bu da
bilinmiyor.
İnsanlığın elindeki araçlarla somut olarak
araştırabileceği evren alanı
sınırlı…
Bu durum, evrende yalnız mıyız, başka canlı
var mı? sorusunda özellikle
ortaya çıkıyor.
Önce canlı ne demek, bunu tanımlamak gerek…
Tek hücreli amip de canlı ve bu tür canlının
varlığı daha gelişmiş
canlıların zorunlu olarak ortaya çıkacağı
anlamına gelmiyor.
Canlıdan anlaşılan insan kadar gelişmiş bir
canlı ise…
Bırakalım evreni ve daha dar bir alana, kendi
galaksimiz Samanyolu’na
bakalım…
Yıllar önce dünyadan radyo sinyalleri
gönderildi. Galakside bir yerlerde
insan kadar gelişmiş canlı var ise, bu sinyali
anlayabilir ve cevap
verebilirdi.
Sinyalin ışık hızıyla galaksinin sonuna kadar
gitmesi 100 bin yıl, cevap
verilirse onun bize ulaşması da bir o kadar
sürecek…
Daha hızlı bir haberleşme aracı bulunmuyor
çünkü ışık hızı aşılamıyor.
Çok daha geniş olan evreni dikkate alırsanız
görece dar bir alanda sıkışmış
durumdayız denilebilir. Başka canlılar gelip
bizi bulmazsa bizim onları
bulmamız imkansız gibi görünüyor.
İnsan Tanrı’yı sildiğinde O’nun yerine
kendisini koydu, ama onun işlevlerini
tam olarak
yerine getiremedi. Belki de hiçbir zaman getiremeyecek…
Böyle bile olsa bu süreç ilerleyecek…
İnsan gittikçe daha fazla Tanrılaşacak…